Panik bozukluğunun yaşam boyu görülme sıklığı yaklaşık yüzde 3'tür. Ancak her 10 kişiden biri, yaşamları boyunca panik atak yaşamaktadır. Her 3 kişiden birinde panik atak gece gelir. Kişi çok şiddetli bir çarpıntı ve korkuyla uyanabilir...
Birden gelen şiddetli ölüm korkusu, aklını yitireceği ve akıl hastanesine kapatılacağı
korkusu; genelde, panik atak geçiren kişilerin yaşadığı dayanılması güç olan duygulardır.
Panik atak nerede ve ne zaman geleceği belli olmayan şiddetli bir sıkıntı (anksiyete)
nöbe¬tidir. Çarpıntı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, nefes alamama, boğulma hissi,
nava açlığı, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, baş dönmesi gibi çeşitli
belirtilerin hepsi veya bir kısmı, panik atak sırasında görülebilir. Bedensel belirtiler
nedeniyle kişinin dikkati vücuduna yönelmiştir ve yaklaşık hastaların yüzde 80'inde
bu bedensel belirtiler bir kalp Krizinin ve yaklaşmakta olan ölümün haber¬cisi olarak
algılanır. Yüzde 20 kadar hastada ise özellikle nörolojik belirtilerle ilişkili
olarak başlayan bir delilik sürecinin ilk sinyalleri gibi yaşanır. Bunun sonucu;
kişinin kendisini has¬tane acil servislerinde bulması veya ileri tetkikler yapılarak,
var olan belirtilerin nedeninin araştırılmasıdır.
Gerçekte, panik atağın bu bedensel belirti¬lerinin de eşlik ettiği nöbetin süresi
5 dakikayı eçmez. Ancak çoğu panik atak geçiren kişi u atağı ölümün habercisi olarak
yaşadığı için, beklenti sıkıntısına girer. Bedensel belir¬tiler nedeniyle ölümün
yaklaşacağını düşünür, korkar ve endişeli bir bekleyiş içinde olur. Bu da çoğu kişide
panik atağın uzun sürdüğü, saatlerce sürdüğü şeklinde bir algıya neden olur. Panik
bozulduk diye tanımladığımız hastalık, panik atakların sık olarak tekrar¬landığı
veya bir veya birkaç atak sonrası yaşanan sıkıntının uzun sürdüğü bir ruhsal bozukluğu
tanımlamaktadır. Bazı kişilerde tek bir panik atak yaşanır ve herhangi bir sorun
gelişmeyebilir.
Panik kelimesinin kökeni, Yunan mitolojisinde var olan bir Tanrının ismi olan "Pan'dan
gelir. "Pan" mağarada yaşayan ansızın ortaya çıkıp insanları korkutan bir tanrıdır.
Bu korku genellikle insanlarda ölüm düşünceleri yaratmaktadır.
Yapılan araştırmalarda panik bozukluğunun yaşam boyu görülme sıklığı yaklaşık yüzde
3'tür. Ancak ner 10 kişiden biri, yaşamları boyunca panik atak yaşamaktadır. Özellikle
genç kesimde daha sık ortaya çıkar ve yaşlandıkça görülme sıklığı azalır.
Panik atak, biyolojik kökenli bir sıkıntı atağıdır. Yani kişinin herhangi bir ruhsal
sorunu olmaksızın, panik atak gelişebilir. İşler yolundayken ve kişi hayatından
memnunken bile panik atak yaşayabilir. Her panik atak yaşayan 3 kişiden birinde
panik atak gece gelir. Çok şiddetli bir çarpıntı ve korkuyla kişi uyanabilir. Bu
nedenle, yani ruhsal sorunlar olmaksızın panik atak oluşması, birçok panik hastasını
Psikiyatri tedavisi dışındaki tedavilere yönlendirmektedir. Bazen ne yazık ki Psikiyatrisi
dışındaki hekimler panik atak tanısı koymakta zorlanmakta, hasta gereksiz birçok
tanıyla ve ilaç torbasıyla hekim hekim dolaşmaktadır. Panik atakların beyindeki
biyokimyasal mekanizmaların bozulmasına bağlı yalancı bir alarm durumu oluşması
sonucunda geliştiğini öne süren kuramlar vardır. Özellikle orta beyin alanlarında
panik atak sırasında fazla kanlanma olmaktadır. Ancak yapılan beyin tetkikleri,
bu bölgede yapısal bir bozulma göstermemektedir. Öte yandan her panik hastasında
kalp hastalıkları, tiroid ve metcbolizma hastalıkları gibi bedensel hastalıkların
yokluğu mutlaka gösterilmelidir.
Panik atak yeterince anlaşılmaz ve doğru tanı konmazsa, bazı hastalıklara dönüşebilir.
Bunların başında çeşitli korkular (fobiler) gelir. İçlerinden en yaygın olanı açık
alana çıkma korkusu olan agorafobi'dir. Burada hasta kendi başına sokağa çıkamaz,
alışveriş merkezlerine gidemez, evde yalnız kalamaz. Araştırmalar, bu tür korkuları
olan hastaların başlangıçta panik bozukluklu hastalar olduğunu göstermiştir. Panik
bozukluk düzelmediğinde veya iyileşmediğinde ago¬rafobi gelişmektedir. Bu kişiler
sokakta düşüp bayılmakta, ölmekten korkmaktadır. Ve yan¬larında bulunan kişilerden
destek almaktadırlar.
Çok önceleri panik atak nedeniyle tedavi ettiğim bir kabadayı hastam vardı. Sokakta
gezerken, herkes bu kişiden korkuyordu. Oysa kendisi panik hastasıydı ve yalnız
olduğunda düşüp bayılmaktan çekiniyordu.
Panik atağın iyileşmemesine bağlı gelişecek bir diğer sorun ise hastalık hastalığıdır.
Bu durumda kişiler sürekli kendilerinde bedensel bir hastalık olduğuna, hatta ölümcül
hasta olduklarına inanmaktadırlar. Doktorların onlara gerçeği söylemediğini düşünürler.
Ve ellerinde bir dizi reçete ve tetkikle doktor doktor dolaşmaktadırlar. Bu tür
hastaların da başlangıçta panik hastaları olduğunu çalışmalar göstermiştir. Bu kişiler,
panik atağın bedensel belirtilerine bakarak kendi¬lerinde ciddi bir hastalık olduğunu
düşünmek¬tedirler. Oysa panik bozukluk nedeniyle ciddi bir bedensel hastalık, sakatlık
veya ölüm gelişmez.
Panik atak ile ilgili son yazmak istediğim nokta, panik atağın veya panik bozukluğun
sanayi ve gelişmiş toplumlar ile ilgili bir sorun olduğudur. Tarihsel evrim içinde
kasaba toplumundan şehir toplumuna, kalabalık ailel¬erden bireye geçildiği süreçte
"konversiyon bozulduğu" diye adlandırdığımız sıkıntı ve üzüntülerle ilişkili bayılmaların
yerini, panik bozukluk almaktadır. Yani önceleri panik atak benzeri sıkıntı yaşayan
kişiler, bugün artık bayılma yerine bu atağın belirtilerini yaşıyorlar ve doğrudan
yardım arıyorlar. Panik bozukluk tedavi edilebilir bir ruhsal hastalıktır. Hastaların
2/3'ü yaklaşık 1-2 yıl içinde tamamen düzelebilir. Ancak daha uzun süren, düzelmeyen
ve diğer ruhsal sorunların da eşlik ettiği hastalar da vardır.