Şizofreni belirtilerinin iyileşmesi ve işlevselliğin yeniden kazanılmasında en önemli engel, tedavi sürekliliğinin olmamasıdır. Bunun sağlanması öncelikle etkin ve yan etki sorunu oluşturmayan ilaç tedavisi ile mümkündür.
Son yıllarda ülkemizde de teşhisi giderek artan şizofreni hastalığı ile ilgili görüştüğümüz
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Köksal Alptekin şizofreni hastalığında iyileşme hedefinin başlıca belirtilerin
ve psikososyal işlevselliğin normalleşmesi olduğunu söyledi. Hasta ve hasta yakınları
açısından hayli zorlu ve istikrar gerektiren bu süreçte, kaybedilen işlevselliğin
geri kazanılması yahut işlevselliğin kaybedilmesinin önüne geçilmesi için mutlaka
ilaç tedavisine başlanması ve sürekliliğinin sağlanması gerekiyor.
İşlevselliğin tanımı nedir?
Yapılan birçok alan araştırması şizofreni hastalığının yaşam boyu görülme sıklığını
yaklaşık %1 olarak saptamıştır. Şizofreni yeti yitimine yol açan hastalıklar arasında
ilk on içerisinde olup genellikle ergenlik döneminde başlayan düşünce, algı, duygulanım
ve davranış işlevlerini etkileyen bir hastalıktır. Yapılan izleme çalışmaları hastaların
%10-20 arasında tam iyileşmeye ulaştığını ortaya koymaktadır. Buradaki iyileşme
tanımı belirtilerin düzelmesini, tedavinin sonlanmasını ve psikososyal işlevselliğin
normalleşmesini içermektedir. %20-30 hastada, belirtilerde ve işlevsellikte kısmi
düzelmeler olmaktadır. Hastaların yaklaşık yarısından fazlasında ise uygulanan tedavilerle
iyileşme sağlanamamakta ve klinik tablo yıllar içerisinde kötüleşmektedir.
Şizofreni hastalığında iyileşme hedeflerimiz başlıca belirtilerin düzelmesi ve psikososyal
işlevselliğin normalleşmesidir. Psikososyal işlevsellik en geniş anlamda mesleksel
ve sosyal alanlarda kişiden beklenen rolleri yapabilmeyi ve bundan memnun kalabilmeyi
tanımlıyor. Aslını sorarsanız memnun kalabilmeyi biraz açmak isterim. Kişinin gerçekleştirdiği
mesleksel ve sosyal işlevleri kendisinin ve çevresinin yeterli, uygun bulması, kendisinin
ve çevresinin bundan dolayı sonuçtan memnun kalması anlamına gelir. Mesleksel alan
sadece bir işte çalışmak anlamına gelmez. Bugün için ev kadınlarının ev işlerini
yapabilmesi, öğrencinin eğitimle ilgili sorumluluklarını yerine getirmesi de mesleksel
işlevsellik olarak değerlendirilmektedir. Örneğin okula gitmeyen, ya da gitmekte
zorluk çeken, derslere ilgisi azalmış veya ders başarısı düşmüş, öğretmenlerin aynı
şekilde okuldaki durumu ile ilgili negatif geri bildirimler verdiği bir öğrencinin
mesleksel işlevselliğinde ve dolayısıyla psikososyal işlevselliğinde bozulma olduğunu
söyleyebiliriz. Nasıl yüksek ateş vücuttaki bir enfeksiyon belirtisiyse, örnekteki
gençteki psikososyal işlevselliğin bozulması da ruhsal bir rahatsızlığın belirtisi
olabilir. Hatta bazen gelecekteki ciddi bir ruhsal hastalığın habercisidir. Şizofreni
birçok gençte henüz aktif psikotik belirtiler başlamadan önce algı, düşünce ve yürütücü
işlevlerin bozulması nedeniyle eğitim alanındaki değişik sorunlarla başlayabilir.
İşlevsellikle ilgili son yıllarda öne çıkan bir diğer kavram da yaşam kalitesidir.
Yaşam kalitesi kişinin öznel ya da nesnel olarak kendi yaşamından aldığı doyumu
ve memnuniyetini içerir. Yaşam kalitesini etkileyen birçok etmen vardır. Yaşadığınız
yerin özellikleri (konforu, uygunluğu, rahatlığı vb), ekonomik düzey, sağlık sorunları,
sosyal ortam ve destek bu etmenlerin en belirgin olanlarıdır. Örneğin her gün işe
gitmek için iki veya üç saati yolda geçiriyorsanız, oldukça gürültülü bir ortamda
yaşıyorsanız yaşam kalitenizin düşük olduğunu söyleyebiliriz. Şizofreni hastalarının
ve ailelerinin yaşam kalitesi düzeylerini araştırdığımız birçok çalışmada, hastaların
normal kişilere oranla daha düşük yaşam kalitesine, ailelerinin ise hastalardan
daha iyi ancak normalden daha kötü yaşam kalitesine sahip olduklarını gördük. Gerçekten
de şizofreni genç yaşta başlaması, çoğu hastada uzun yıllar sürmesi ve yeti yitimine
yol açması nedeniyle hastaların psikososyal işlevlerini bozar ve yaşam kalitesini
düşürür. İlginç olan bir diğer konu da bazı hastaların nesnel yaşam kaliteleri çok
düşük olmasına karşın kendi algıladıkları yaşam kalitesinin yüksek saptanmasıdır.
Şizofreni hastalarının yaklaşık %30'unda, hastalıklarına ve hastalık belirtilerine
yönelik farkındalık (içgörü) yoktur.
Şizofreninin belirtileri nelerdir?
Şizofreni hastalığında belirtiler başlıca iki küme oluşturur. Pozitif belirtiler
dediğimiz birinci kümede düşünce ve algı bozuklukları gibi hastalığın en göze batan
belirtileri bulunur. Sanrılar, varsanılar ve davranış anormallikleri ortaya çıkar.
Hasta gerçekliği olmayan sesler duyabilir. Genellikle onu eleştiren, ona seslenen
veya insanların kendi aralarında onun hakkında konuştuğu şeklinde sesler, çevresine
şüphe duyabilir, ona kötülük yapılacağını düşünebilir. Garip davranabilir. Hastalarımdan
biri evinin pencerelerini alüminyum folyo ile kaplamıştı, MİT ajanlarının karşı
evlerden onu gözetleyip yaptıklarını kaydetmemesi için.
İkinci grup belirtilere ise negatif veya çekilme belirtileri diyoruz. Çoğu şizofreni
hastasında toplumsal alanlardançekilme vardır. Saatlerini yatakta uzanarak, evde
kalarak, konuşmadan geçirebilirler. Düşünce üretimi azalmış ve içeriği sığlaşmıştır.
Hayattan uzak bir görünüm içindedirler. Gerek pozitif belirtiler ve gerekse de negatif
belirtiler şizofrenide psikososyal işlevselliği ve yaşam kalitesini bozar. Ancak
son yıllardaki çalışmalar psikososyal işlevsellikteki bozulmada negatif belirtilerin
etkisinin çok daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Şizofreni hastalarında negatif
belirtiler dikkat, bellek, konsantrasyon, planlama ve yürütücü işlevler gibi önemli
bilişsel işlev bozulmasıyla doğrudan ilişkili olarak saptanmıştır. Şizofrenideki
bilişsel işlev bozulması beyin yapılarında ve işlevlerindeki bozulmanın sonucu ortaya
çıkar. Örneğin prefrontal lob yeterince gelişmediği için hastaların planlama, sosyal
ilişkileri değerlendirme ve etkin rol alma işlevleri de bozulur. Bunun sonucunda
hastalar toplumsal rol ve sorumluluklarını yerine getiremez, bir işte çalışamaz,
eğitimini sürdüremez, sosyal ilişkiler kuramaz ve geliştiremez, kendine bakımları
bozulduğu için bağımsız yaşayabilme yeteneğini kaybederler.
Şizofreni hastaları tam işlevsellik kazanır mı?
Şizofreni hastaları tam işlevsellik kazanabilir. Ancak bu oran şizofreni hastaları
arasında %10-20'i aşmamaktadır. Şizofreni hastalarıyla yapılan beş yıllık bir izleme
çalışmasında tam işlevselliği kazananların oranı %14 olarak saptanmıştır. Buradaki
tam işlevsellik hastalık belirtilerinin iyileşmesini ve tedavinin sonlandırılmasını,
hastaların çalışabilmesini ve normal sıklıkta ve kalitede sosyal ilişkiler içinde
bulunmasını içermektedir. Ülkemizde şizofreni hastalarında işlevselliği araştıran
uzunlamasına bir izleme çalışması bulunmamaktadır.
2000'li yılların başında yaptığımız bir izleme çalışmasında şizofreni hastalarının
tedavide kalış sürelerine baktık. Hastaların sadece %44'ünün bir yıllık izleme sonucunda
tedavide kaldıklarını saptadık. Çoğu hastanın tedavi sürekliliğini aksattığını bulduk.
Son yıllarda yurt dışında yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edildi. Örneğin
A.B.D.de yapılan bir çalışmada (CATIE) 18 ay sonunda hastaların yaklaşık %25'nin
tedaviyi sürdürdüğü saptandı. Süre uzadıkça hastaların kullandıkları tedaviyi terk
oranları da artıyor. Hastalar ya ilaç tedavisinin etkisiz olması ya da ilaç yan
etkileri nedeniyle tedaviyi aksatıyor.
Tam işlevsellik için belirtilerin iyileşmesi gerekmektedir. Şizofreni belirtilerinin
iyileşmesi ve işlevselliğin yeniden kazanılmasında en önemli engel tedavi sürekliliğinin
olmamasıdır. Bunun sağlanması da öncelikle etkin ve yan etki sorunu oluşturmayan
ilaç tedavisi ile mümkündür. Ancak ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir. İlaçlar
hastanın bağımsız yaşamasını, iş edinmesini ve toplumsal rollerin gerektirdiği işlevleri
yerine getirmesini sağlayamaz. Bu nedenle şizofreni tedavisinde iyileşmeyi sağlamak
ve işlevselliğin yeniden kazandırılması için ilaç tedavisinin mutlaka psikososyal
rehabilitasyon (iyileştirme) programlarıyla desteklenmesi gerekir.
Şizofreni tedavisinde işlevsel kalabilmek hastalar için neden önemlidir?
Şizofreni tedavisinde öncelikli hedef hiç kuşkusuz hastalık belirtilerinin iyileştirilmesidir.
Özellikle sanrılar ve varsanılar gibi belirtiler hastanın toplum içinde "normalleşmesini",
uygun tutumlar geliştirmesini engeller. Ancak bu tür belirtilerin düzelmesi hastanın
çalışabilmesini ve sosyal ilişkilerinin düzelmesi için yeterli değildir. Çalışabilme
ve psikososyal işlevselliğin düzelmesi hastaların normal yaşama geri dönebilmeleri
anlamına gelir. Neden çoğu hastada bu düzeye ulaşamıyoruz? Psikososyal işlevsellik
ve çalışabilme dikkat, öğrenme, konsantrasyon, bellek ve yürütücü işlevler gibi
bilişsel işlevlerle doğrudan ilişkilidir. Bir şizofreni hastasının bellek ve yürütücü
işlevleri şizofreni hastalığı boyunca bozulmamışsa psikotik belirtiler düzeldikten
sonra tamamen iyileşebilmekte ve toplum içinde işlevsel kalabilmektedir. Şizofreni
tedavisinde kullandığımız mevcut ilaçların şizofrenideki bilişsel bozulmayı iyileştirme
güçleri oldukça sınırlıdır. Ayrıca ilaç dışında bilişsel işlevleri iyileştirici
başarılı rehabilitasyon programları ve psikoterapi yöntemleri henüz tam anlamıyla
keşfedilmemiştir.
Ülkemizde şizofreni hastalarının işlevselliğin üzerinde yeterince duruluyor
mu?
Ülkemizde şizofreni hastalarında işlevselliğin iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalar
vardır. Ancak oldukça sınırlı kalmıştır. Bu konuda gerçek verilere gereksinimimiz
var. Çünkü daha önce yapılmış alan çalışmaları, şizofreni hastalarının kültürlere
göre farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Stresin ve acımasız rekabetin yüksek
olduğu endüstrileşmiş batı toplumlarında şizofreni hastalığı daha yaygın olarak
ortaya çıkmakta, iyileşme ise daha düşük oranda görülmektedir. Bu bağlamda bize
ait verilere gereksinimimiz var. Bu konudaki öngörüm ülkemizde şizofreni hastalarının
batı toplumlarına oranla daha iyi bir iyileşme ve işlevsellik düzeyine sahip olduğu
şeklindedir. Ancak Türkiye'deki farklı sosyokültürel bölgeler nedeniyle sonuçlar
da çeşitlilik gösterebilir. İstanbul şehir merkezinde yaşayan bir şizofreni hastası
ile Aydın'daki bir kasabada yaşayan şizofreni hastası farklı olacaktır. Gelişmemiş
kırsal bölgede yaşayan kişiler şizofreni hastalarına daha hoşgörülü bir yaklaşım
geliştirmektedir ve onlara psikososyal destek daha fazladır.
"Stresin ve acımasız rekabetin yüksek olduğu endüstrileşmiş batı toplumlarında şizofreni
hastalığı daha yaygın olarak ortaya çıkmakta, iyileşme ise daha düşük oranda görülmektedir.
Bu bağlamda bize ait verilere gereksinimimiz var."
Şizofreni hastalarının işlevsellikkazanabilmeleri için ne yapılmalı?
Öncelikle hastalardaki bilişsel işlev bozulmasını düzeltecek yeni ilaçlara gereksinim
var. Bu yeni ilaçlar, ya da eski ilaç olup yeni olarak bu alanda denenecek ilaçlarla
ilişkili birçok araştırma yapılmaktadır. Ancak henüz başarılı sonuçlar alınmamıştır.
Bu nedenle bugün için öncelikli hedef hastalık belirtilerinin iyileştirilmesidir.
Bu ise sürekli ve etkin ilaç tedavisinin sağlanması ile mümkün olmaktadır. Ancak
ne yazık ki hastaların çoğunda ilaç tedavisi kesintiye uğramaktadır. İlaç tedavisinin
etkisiz olması, yan etkilerin gündelik yaşamı ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemesi,
hastaların ve yakınlarının hastalığı reddetmesi, toplumdaki psikiyatri ilacı kullanmaya
ve şizofreni hastalığına yönelik yanlış önyargılar ve damgalama eğilimi hastaların
tedaviyi erken sonlandırmasına yol açmaktadır.
Psikotik belirtilerin düzeltilmesinden sonra uygun psikososyal uyum geliştiren hastalara
özel, işlevlerini artırıcı programlar gerçekleştirilebilir. Örneğin hastaların toplum
içinde diğer insanlarla nasıl ilişki kurabileceğine dair destekleyici psikoterapi
yaklaşımları uygulanabilir. Bunun yanı sıra toplum içinde nasıl yaşayacaklarını
anlatan psiko-eğitim programları geliştirilebilir.
İlaç tedavisi ile hastalar işlevsellik kazanır mı?
Şizofrenide iyileşme ile işlevsellik doğru orantılıdır. Şizofreni belirtilerinin
düzelmesi hastanın psikososyal işlevselliğini artırır ve çalışabilme yetisini geliştirir.
Yapılan çalışmalar özellikle orta beyin bölgelerinde dopamin adı verilen sinir iletimini
sağlayan maddenin artışının şizofrenideki pozitif belirtileri oluşturduğunu ortaya
koymuştur. Aynı şekilde dopaminin prefrontal bölgelerde azalması da negatif belirtileri
oluşturmaktadır. İlaç tedavisi şizofreni hastasının beynindeki bozulmuş dopamini
düzelterek hastalık belirtilerini düzeltmektedir. Bu nedenle şizofrenide işlevselliğin
sağlanabilmesi için ön koşul ilaç tedavisidir. Sürekli ve düzenli antipskotik ilaç
tedavisi hastanın işlevselliğini belirgin olarak artırmaktadır. Bununla birlikte
ilaç tedavisi işlevselliğin gelişmesi ve iyileşme için tek başına yeterli değildir;
mutlaka psikososyal rehabilitasyon programlarıyla desteklenmelidir. Psikososyal
tedavilerin en temel amacı şizofreni hastalarının toplum içindeki işlevselliklerini
arttırmaktır.
"Ülkemizde gerçek anlamda gündüz hastanesi uygulamaları son yıllarda ivme kazanmıştır
ve başta Eskişehir, Antalya ve Bakırköy olmak üzere oldukça başarılı örnekleri vardır.
Gelecekte sayılarının her şehre yayılacak şekilde artması gerekmektedir."
İşlevsellik nasıl ölçülür?
Şizofreni hastalarının işlevselliğini değerlendirirken karşımıza çıkan en önemli
sorun işlevselliğin tanımı ve değerlendirilmesi ile ilgilidir. Örneğin işlevsellik
hangi alanları içermeli ve bu alanlarda nasıl değerlendirilmelidir? Diğer kişilerle
ilişki alanı ile bu konuyu biraz açıklamaya çalışayım. Düşünün ki bir şizofreni
hastası var. Yaşadığı bölgede haftada bir dışarı çıkıyor ancak çok iyi görüştüğü
bir iki kişi var. Bir araya geldiklerinde uzun konuşmalar yapabiliyor ve duygusal
olarak katılıyor. Öte yanda başka bir şizofreni hastası her gün dışarıya çıkıyor,
karşılaştığı birçok kişiyle selamlaşıyor, ayaküstü kısa konuşmalar gerçekleştiriyor.
Ancak daha derinlemesine ve duygusal katılımın olduğu bir diyalog söz konusu değil.
Hangi tutumu daha işlevsel olarak değerlendireceğiz? Henüz bu sorunun cevabı verilebilmiş
değil. Bir de bu konuda toplumda var olan normal değerler nedir? Örneğin İskandinav
insanlarının sosyal yaşamları insan ilişkilerinden çok uzaktır. Avrupa'da her gün
anne babaya telefon açmak ciddi bir sorun ya da ruhsal hastalık belirtisi olarak
görülürken ülkemizde anne babayı sık aramamak bir sorun gibi görülmektedir.
GÜNDÜZ HASTANELERİNİN ŞİZOFRENİDE İŞLEVSELLİK AÇISINDAN ÖNEMİ
Gündüz hastaneleri işlevsellik için önemli midir? Gündüz hastaneleri kronik ruhsal
hastalığı olan kişilerin işlevselliklerini tekrar kazanmalarında oldukça önemlidir.
Bu uygulama hastane ile ev arasında kalan bir sistemdir ve hastane tedavisi ile
düzelen hastanın topluma yeniden uyum sağlamasında çok işe yarar. Ülkemizde gerçek
anlamda gündüz hastanesi uygulamaları son yıllarda ivme kazanmıştır ve başta Eskişehir,
Antalya ve Bakırköy olmak üzere oldukça başarılı örnekleri vardır. Gelecekte sayılarının
her şehre yayılacak şekilde artması gerekmektedir. Bu sadece şizofreni hastaları
için değil birçok ruhsal hastalık için de geçerlidir. Örneğin davranış sorunları
nedeniyle psikososyal işlevselliği ileri derecede bozulmuş genç bir hasta da hastane
tedavisinden yararlandıktan sonra eve çıkmadan önce gündüz hastanesi tedavisine
katılabilir.
Gündüz hastanelerinde hastaların toplumsal işlevselliğini artırıcı programlar uygulanır.
Sosyal yaşam uyumunu artırıcı girişimler yapılır, çeşitli uğraşlar edinmeleri sağlanır
ve sosyal ilişkilerini güçlendirici programlar sunulur. Yurtdışında meslek edinme
ve bir işe yerleştirme programları da vardır. Ancak ülkemizdeki öncü gündüz hastanesi
uygulamaları henüz bu yaklaşımdan ve olanaklardan çok uzaktadır. Özellikle iyileşen
hastaların psikososyal işlev düzeyini artırmak için gerekli psikososyal rehabilitasyon
programları gündüz hastanesi uygulamasından çok ileridedir. Genellikle bu tür programların
hastane duvarlarının dışında toplum içinde uygulanması önerilir. Henüz ülkemizde
toplum içinde uygulanan böyle bir örnek yoktur. Yakın zamanlarda Bolu'da bu tarz
bir uygulamaya başlanacaktır. Bu programların en ünlüleri hastaların ve ailelerinin
özellikle sosyal hizmet uzmanlarıyla birlikte yönettiği kulüp modelleridir. Hastalar
bu kulüpteki her türlü etkinliğe birlikte karar vermektedir. Genellikle bu programlar
sağlık sistemi toplum temelli örgütlenmiş ve yaygınlaşmış, gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır.
Belki de endüstrileşmiş batı toplumları kaybolmakta olan aile ilişkilerinin yerine
bu tür sivil toplum örgütlerini oluşturarak günah çıkarmaktadır. Ülkemizde ise böylesi
psikososyal programlarının gelişmemiş olması sonucunda şizofreni hasta aileleri
bu zorluğu üstlenmektedir. Ancak ailelerin yükü çok fazladır. Son yıllarda aileler
bu yükü biraz olsun azaltmak için hasta ve aile dernekleri kurmuşlardır. Bugün için
ülkemizde toplumdaki psikososyal rehabilitasyon programlarını bu dernekler yürütmektedir.
İyileşme yolundaki birçok hasta gündüzleri bu derneklere giderek sosyal ilişkilerini,
artırmaya, sosyal çevrelerini geliştirmeye ve iş olanaklarını artırmaya çalışmakta
ve bu şekilde hastalar ve aileler birbirlerine destek olmaktadır. Dört yıl kadar
önce bu dernekler bir araya gelerek Şizofreni Dernekleri Federasyonu'nu oluşturdu.
Ancak gene de çalışmalar umut edilen hızda gelişmiyor ve güçlü sivil toplum örgütleri
oluşmuyor.