Şizofreninin belirtileri nelerdir?
Şizofreni hastalığında belirtiler başlıca iki küme oluşturur. Pozitif belirtiler
dediğimiz birinci kümede düşünce ve algı bozuklukları gibi hastalığın en göze batan
belirtileri bulunur. Sanrılar, varsanılar ve davranış anormallikleri ortaya çıkar.
Hasta gerçekliği olmayan sesler duyabilir. Genellikle onu eleştiren, ona seslenen
veya insanların kendi aralarında onun hakkında konuştuğu şeklinde sesler, çevresine
şüphe duyabilir, ona kötülük yapılacağını düşünebilir. Garip davranabilir. Hastalarımdan
biri evinin pencerelerini alüminyum folyo ile kaplamıştı, MİT ajanlarının karşı
evlerden onu gözetleyip yaptıklarını kaydetmemesi için.
İkinci grup belirtilere ise negatif veya çekilme belirtileri diyoruz. Çoğu şizofreni
hastasında toplumsal alanlardançekilme vardır. Saatlerini yatakta uzanarak, evde
kalarak, konuşmadan geçirebilirler. Düşünce üretimi azalmış ve içeriği sığlaşmıştır.
Hayattan uzak bir görünüm içindedirler. Gerek pozitif belirtiler ve gerekse de negatif
belirtiler şizofrenide psikososyal işlevselliği ve yaşam kalitesini bozar. Ancak
son yıllardaki çalışmalar psikososyal işlevsellikteki bozulmada negatif belirtilerin
etkisinin çok daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Şizofreni hastalarında negatif
belirtiler dikkat, bellek, konsantrasyon, planlama ve yürütücü işlevler gibi önemli
bilişsel işlev bozulmasıyla doğrudan ilişkili olarak saptanmıştır. Şizofrenideki
bilişsel işlev bozulması beyin yapılarında ve işlevlerindeki bozulmanın sonucu ortaya
çıkar. Örneğin prefrontal lob yeterince gelişmediği için hastaların planlama, sosyal
ilişkileri değerlendirme ve etkin rol alma işlevleri de bozulur. Bunun sonucunda
hastalar toplumsal rol ve sorumluluklarını yerine getiremez, bir işte çalışamaz,
eğitimini sürdüremez, sosyal ilişkiler kuramaz ve geliştiremez, kendine bakımları
bozulduğu için bağımsız yaşayabilme yeteneğini kaybederler.
Şizofreni hastaları tam işlevsellik kazanır mı?
Şizofreni hastaları tam işlevsellik kazanabilir. Ancak bu oran şizofreni hastaları
arasında %10-20’i aşmamaktadır. Şizofreni hastalarıyla yapılan beş yıllık bir izleme
çalışmasında tam işlevselliği kazananların oranı %14 olarak saptanmıştır. Buradaki
tam işlevsellik hastalık belirtilerinin iyileşmesini ve tedavinin sonlandırılmasını,
hastaların çalışabilmesini ve normal sıklıkta ve kalitede sosyal ilişkiler içinde
bulunmasını içermektedir. Ülkemizde şizofreni hastalarında işlevselliği araştıran
uzunlamasına bir izleme çalışması bulunmamaktadır.
2000’li yılların başında yaptığımız bir izleme çalışmasında şizofreni hastalarının
tedavide kalış sürelerine baktık. Hastaların sadece %44’ünün bir yıllık izleme sonucunda
tedavide kaldıklarını saptadık. Çoğu hastanın tedavi sürekliliğini aksattığını bulduk.
Son yıllarda yurt dışında yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edildi. Örneğin
A.B.D.de yapılan bir çalışmada (CATIE) 18 ay sonunda hastaların yaklaşık %25’nin
tedaviyi sürdürdüğü saptandı. Süre uzadıkça hastaların kullandıkları tedaviyi terk
oranları da artıyor. Hastalar ya ilaç tedavisinin etkisiz olması ya da ilaç yan
etkileri nedeniyle tedaviyi aksatıyor.
Tam işlevsellik için belirtilerin iyileşmesi gerekmektedir. Şizofreni belirtilerinin
iyileşmesi ve işlevselliğin yeniden kazanılmasında en önemli engel tedavi sürekliliğinin
olmamasıdır. Bunun sağlanması da öncelikle etkin ve yan etki sorunu oluşturmayan
ilaç tedavisi ile mümkündür. Ancak ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir. İlaçlar
hastanın bağımsız yaşamasını, iş edinmesini ve toplumsal rollerin gerektirdiği işlevleri
yerine getirmesini sağlayamaz. Bu nedenle şizofreni tedavisinde iyileşmeyi sağlamak
ve işlevselliğin yeniden kazandırılması için ilaç tedavisinin mutlaka psikososyal
rehabilitasyon (iyileştirme) programlarıyla desteklenmesi gerekir.
Şizofreni tedavisinde işlevsel kalabilmek hastalar için neden önemlidir?
Şizofreni tedavisinde öncelikli hedef hiç kuşkusuz hastalık belirtilerinin iyileştirilmesidir.
Özellikle sanrılar ve varsanılar gibi belirtiler hastanın toplum içinde “normalleşmesini”,
uygun tutumlar geliştirmesini engeller. Ancak bu tür belirtilerin düzelmesi hastanın
çalışabilmesini ve sosyal ilişkilerinin düzelmesi için yeterli değildir. Çalışabilme
ve psikososyal işlevselliğin düzelmesi hastaların normal yaşama geri dönebilmeleri
anlamına gelir. Neden çoğu hastada bu düzeye ulaşamıyoruz? Psikososyal işlevsellik
ve çalışabilme dikkat, öğrenme, konsantrasyon, bellek ve yürütücü işlevler gibi
bilişsel işlevlerle doğrudan ilişkilidir. Bir şizofreni hastasının bellek ve yürütücü
işlevleri şizofreni hastalığı boyunca bozulmamışsa psikotik belirtiler düzeldikten
sonra tamamen iyileşebilmekte ve toplum içinde işlevsel kalabilmektedir. Şizofreni
tedavisinde kullandığımız mevcut ilaçların şizofrenideki bilişsel bozulmayı iyileştirme
güçleri oldukça sınırlıdır. Ayrıca ilaç dışında bilişsel işlevleri iyileştirici
başarılı rehabilitasyon programları ve psikoterapi yöntemleri henüz tam anlamıyla
keşfedilmemiştir.
Ülkemizde şizofreni hastalarının işlevselliğin üzerinde yeterince duruluyor
mu?
Ülkemizde şizofreni hastalarında işlevselliğin iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalar
vardır. Ancak oldukça sınırlı kalmıştır. Bu konuda gerçek verilere gereksinimimiz
var. Çünkü daha önce yapılmış alan çalışmaları, şizofreni hastalarının kültürlere
göre farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Stresin ve acımasız rekabetin yüksek
olduğu endüstrileşmiş batı toplumlarında şizofreni hastalığı daha yaygın olarak
ortaya çıkmakta, iyileşme ise daha düşük oranda görülmektedir. Bu bağlamda bize
ait verilere gereksinimimiz var. Bu konudaki öngörüm ülkemizde şizofreni hastalarının
batı toplumlarına oranla daha iyi bir iyileşme ve işlevsellik düzeyine sahip olduğu
şeklindedir. Ancak Türkiye’deki farklı sosyokültürel bölgeler nedeniyle sonuçlar
da çeşitlilik gösterebilir. İstanbul şehir merkezinde yaşayan bir şizofreni hastası
ile Aydın’daki bir kasabada yaşayan şizofreni hastası farklı olacaktır. Gelişmemiş
kırsal bölgede yaşayan kişiler şizofreni hastalarına daha hoşgörülü bir yaklaşım
geliştirmektedir ve onlara psikososyal destek daha fazladır.